Eksik kalanlar üzerine serbest düşünceler ve alıntılar
“Düşünenler için, eksik kalan şeylerde, daha kalıcı dersler vardır.”
Takip ettiğim hesaplardan birisinde denk geldiğim bu cümle beni düşündürdü, pazar günü akşam saatlerinde oturdum bilgisayarımın başına bu konu hakkında oradan buradan topladığım alıntılarla bir yazı yazmaya. Derin araştırmalar yaparak konudan uzaklaşmak istememekle birlikte söz sahibi kişinin biyografisine kısaca bir göz gezdirdim. Cümle Alman bir filozof olan ve 1889-1976 yılları arasında yaşamış olan Martin Heidegger’a ait. Felsefenin alanı olmayan kaygı, sıkıntı, merak, ölüm ve korku gibi terimleri felsefeye katarak incelemeye almış birisi olduğu ve varoluşçu felsefenin temel argümanlarını araştırdığı hakkında bilgiler mevcut.
Ve buradan geliyorum beynimizin tamamlanmamış iş olarak gördüğü konuları günlük hayatta arka planda bilgisayar gibi nasıl çalıştırdığına ve bunun da enerjinin bir kısmının sürekli tamamlanmamış olan işlere veya düşüncelere harcandığı için tam anlamıyla dinlenmiş ve dinginlikten uzak kalmamıza neden olmasına. Bu fikir beni alıyor ve başka bir tepeye götürüyor beynimin inişli çıkışlı dağlarında.
“Acı çekmek, zamana ihtiyaç duyar. Şimdi'de hayatta kalamaz.”
Şimdi’de hayatta kalmak deyince yazmış olduğu kitabıyla da kişisel gelişim dünyasının denizine ayağının ucunu sokmuş herkesin ilk aklına gelecek Eckhart Tolle’ün bu cümlesini beynim, kuytu köşelerinden çekip çıkartıp bir anda hatırlattı.
Bir gün psikolog randevum öncesi bekleme odasında otururken orta sehpanın üzerinde duran kitaplardan bu zamana kadar hiç şöyle bir taramadığım kitaba denk geldim. Psikoloğumun kendi yazmış olduğu kitabın ara bir sayfasını açtım, denk gelen konu Tamamlanmamış İşler adlı bir bölümün ilk sayfasıydı. Bahsedilen tamamlanmamış işler günlük hayattaki işlerle sınırlandırılmadığı gibi ikili ilişkilerimizdeki çatışmalarımız için de gayet geçerli. Eksik kalan şeyler üzerine düşünürken ister istemez anda kalmaktan uzaklaşabiliyoruz. Eğer günümüzün büyük bir bölümünü ders çıkartmak için harcıyorsak bilmeliyiz ki düşünsel geviş getiriyor yani ruminasyon yapıyoruz. Çıkartacağımız ders bizi depresif bir hale sokuyorsa bunu farkına varıp anda kalmak için yapılabilecek çalışmaları yapmamız büyük önem taşıyor. Konu tamamlanmamış işler olduğunda bu sürecin ilk aşaması, farkına varmak, içinden geçmek için alternatif yöntemler aramak ve son olarak kabullenerek anlamlandırmak.*
Zaman zaman kendime şunu hatırlatmakta fayda görüyorum, ne kadar eğitim alırsam alayım, ne kadar kişisel gelişimim üzerine kitap okursam veya terapiye gidersem gideyim ideal olan anda kalma eylemini günlük hayatımda tam anlamıyla gerçekleştiremiyorum. Şunu söyleyebilirim ki; yoga felsefesini derinlemesine incelemek, asana çalışmaları yapmak, meditasyon çalışmaları yapmak ve nefes teknikleri kullanmak adım adım ideale beni yaklaştırmak için yardımcı. Fakat bu yolculuk öyle bir yolculuk ki sonsuza kadar öğrenci olacağımı fark ediyorum. Bu bağlamda kendime günlük hayatımda sorduğum soruları bu yazımı okuyan herkesle birlikte düşünmek üzere ekliyorum;
Eksik kalan şeylerden daha kalıcı dersler çıkartmama yardımcı olacak ana başlıklar neler? Bunların kaçı benimle ilgili kaçı dışsal etken?
Bir olay yaşadığımda kurban psikolojisine mi giriyorum yoksa sorumluluk alıyor muyum?
Yaşadığım olayları düşünürken, ‘Bu benim başıma neden geldi?’ ya da ‘Neden hep böyle oluyor?’ diye isyan etmek yerine ‘Bundan ne öğrenebilirim?’ diyerek çuvaldızı kendime batırıyor ve sorumluluk alıyor muyum?
Bu bilinçli düşünme süresi ne kadar vaktimi alıyor? Beni çözüme yaklaştırıyor mu uzaklaştırıyor mu? Ruminasyon yapıyor muyum?
Düşünsel geviş getirme yapıyorsam bundan kendime iyi gelecek şekilde nasıl uzaklaşabilirim?
Bu olay ilk başıma geldiğinde hangi duyguları yoğun yaşadım? Bastırdığım duygular var mıydı?
Duygularımı nasıl tanıyacağımı ve nasıl yaşayacağımı biliyor muyum? Bunun için kendime alan yaratıyor muyum? Kendimi duygularımı olduğu gibi yaşamaya layık görüyor muyum?
Sürekli aynı temalı başkaca sorunlar da yaşadım/yaşıyor muyum? ‘Bu, hayatın bana öğretmek istediği bir şey mi?’ diye kendime soruyor muyum?
Hayatımda tamamlanmamış çatışmalar yaşadığım ilişkilerim var mı? Bunun olmaması için ne gibi yöntemler izleyebilirim?
İlişkilerimde iletişimi kesiyor muyum? Küsüp konuşmamazlık yapıyor muyum? Sesim ne kadar çıkıyor?
Bulduğum yöntemler etrafımdakilerin de iyiliğini gözetiyor mu? Kendi içime yaptığım keşif yolculuğum sırasında önem verdiğim insanları haddinden fazla boşluyor muyum?
Bana bu yolculuğumda yardımcı olacak kişiler kimler? Yöntemler neler? Bunları talep etmeyi biliyor muyum? Bu yöntemleri hayatıma nasıl geçirebileceğime dair fikrim var mı? Bu doğrultuda harekete geçebilecek gibi hissediyor muyum?
Bu soruların derin cevaplarını düşünmeye davet ettikten hemen sonra şunları eklemek istiyorum;
Kişinin kendini keşfetme yolculuğu çok değerli. Herkes bunu tek başına yapmak zorunda değil. Her zaman profesyonellerden destek almak mümkün ve hatta gerekli. Kimisinde okuduğu bir yazı uyandırıyor kişiyi, kimisinde ise yaşadığı bir acı, yas, ilişki veya bir bambaşka bir olay... İyi olma halini korumak çok önemli, bunu yaparken dengede kalmak da. Demek istiyorum ki, duyguları gözlemlemek, olaylara geniş pencereden bakabilmek, kimseyi (kendini dahil) suçlamadan kendine doğruyu söyleyebilmek, analiz edebilmek hatta empati kurabilmek bunları yaparken bir de yaşıyorum diyebilmek hepsi büyük erdemler. Zor bir yolculuk olduğunu biliyorum ve ben de yaşıyorum, ne kadar okursam okuyayım ne kadar üzerine düşünürsem düşüneyim bu hep biraz böyle kalacak, deneyimleyeceğim hatta öğreneceğim çok şey var, biliyorum. Bu hislerle, kalbimden kalbine ‘Ben de buradayım, ben de benzer yollardayım’ telkinini aktarmak istiyorum. Kendime şefkatle yaklaştığım gibi senin de kendine şefkatle yaklaşmana vesile olmak istiyorum.
Lütfen hatırlayalım hepimizin kendi içinde savaşları, çatışmaları var. Bunu, karşındakinin gözünün içinde kendi yansımanı tanıdığında görmek mümkün. Tam da bu nedenle karşındakilere, hatta belki sana ‘en çok çektiren’lere de şefkatle yaklaşabilirsin.
Mevlana’nın çok sevdiğim bir sözü ile noktalıyorum; “Baktığın benim, gördüğün sensin.”
*Lütfen bu yöntemleri uygulayabilmenin psikolojik destek alarak mümkün olacağını dikkate alın.
Comments